Sevdiklerimle geçirdiğim süper bir hafta sonunun ardından yoğun iş temposuna adapte olma zorunluluğu sarstı epeyce bünyemi. Yoğunluk, stres derken epeyce ihmal ediyorum blogu farkındayım, keşke daha fazla vakit ayırabilsem diyorum sık sık ama pek başarılı olamıyorum, yine de buralardayım, kaybolmamaya çalışıyorum..
Daha önce de bahsetmiştim blogda, arkadaşlıktan öte duygularla bağlı olduğum kardeşlerim, can dostlarım var benim. Üniversite hayatımı güzelleştiren, geçmişe dair yaşanılanları hatırladıkça beni gülümseten yüzler onlar, dostlarım güzel insanlar. Bir de minik bir oğulları var, hem teyzesi hem halası olduğum, Deniz, tanıdığım en güzel, en naif çocuklardan biri, tamamen mutluluk kaynağı, sevimli, sempatik güzellik. İşte bu üç güzel insan Ankara'dan kalkıp geldiler ziyaretimize bu hafta sonu, nasıl güzel vakit geçirdim anlatamam.
Deniz, tam 2 yaşında, adının anlamına yakışır şekilde gördüğü tüm su birikintilerine meraklı, suyla oynamaya hevesli, gördüğü dere, deniz gibi yerlere "çok su" deyip koşan sevgi pıtırcığı. Keşif yapmaya meraklı, deneysel takılan bir sevimlilik abidesi. Aşağıdaki karelerde Deniz'in çok sevdiği balı değişik şekillerde yeme denemesi ve yerken aldığı keyfi uzatmasının anlık görüntüleri var.
Hayvanları seven, onlardan ürkmeyen, zarar vermeye bir çocuk, şu karıncaya bakışına bakar mısınız:))
Tek gözünü kırpabilme yetisini kazandığı için mutlu...
Karahindibaları üflemekten keyif alan...
Arabaya biner binmez uyku modunu alan bir çocuk.
Bir daha ki görüşmemize kadar onu çok özleyeceğim çok... Keşke daha fazla fırsatım olsa da onun büyümesine daha yakından şahit olabilsem, kısmet...
Sevgiyle kalın:)